Lisansüstü Eğitim Enstitüsü - lisansustu@gelisim.edu.tr
Memnuniyet ve Şikayetleriniz için   İGÜMER
 Lisansüstü Eğitim Enstitüsü - lisansustu@gelisim.edu.tr

Yeni Medya İletişim ve Habercilik (Yüksek Lisans) (Tezli)








 TimePR Kurucusu Sevda Solak ile “Markaların Hikayesi” Söyleşisi Gerçekleşti


İstanbul Gelişim Üniversitesi, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü ile iç paydaşı olan Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü ortak etkinliğinde öğrenciler Sevda Solak ile bir araya gelerek keyifli bir söyleşi gerçekleştirdiler.



Dr. Öğr. Üyesi Esra Tunçay moderatörlüğünde TimePR Kurucusu ve Ajans Başkanı Sevda Solak ile yapılan söyleşi, halkla ilişkilerde bir başarı hikayesinin ilham verici yönlerinin ele alınmasıyla gerçekleşti. Konuşmasına kendisini tanıtarak başlayan Solak; kendisini bir iletişimci, iletişim danışmanı, anne, girişimci, yönetici, aktivist olarak tanımladığını ifade etti. İş ya da özel yaşamda birçok farklı sorumluluklara sahip olunduğunu dile getiren Solak, tüm bu alanları başarıyla yönetmek ve denge kurabilmek için öğrencilik yıllarından başlayarak insanın kendisini yetiştirmesinin öneminden bahsetti. İstanbul Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu olduğunu, bu bölümü birinci sırada tercih ettiğini ve kazandığını ifade etti. O dönemlerde Halkla İlişkiler bölümünün geleceğin en trend üç mesleği arasında yer aldığını, mesleğin hala bugün önemini koruduğunu ve “dünyanın algısını değiştirme gücüne sahip bir meslek” olduğunu sözlerine ekledi.

Öğrencilik yıllarında okulun sunduğu tüm olanakları değerlendirip, mesleki konular yanında farklı alanlarda da okumalar ve atölye çalışmaları yaptığını ifade etti.  Okulu bitirdikten sonra hem yabancı dil becerilerini geliştirmek hem de pazarlama alanında bir eğitim almak amacıyla İngiltere’ye gittiğini ifade eden Solak, Türkiye’ye döndükten sonra Bilgi Üniversitesi MBA programına kaydolduğunu ve aynı zamanda çeşitli kurumlarda stajlar yaptığını söyledi. İlgili dönemde Solak; “Markalar hakkında büyük resmi görmek ve markaların iletişim süreçlerini daha etkin yönetebilmek için işletme yönetimini bilmeye ihtiyaç duyduğu için işletme yönetimi okuduğunu” söyledi. Aynı zamanda bir aktivist olduğunu ifade eden Solak, Global Compact: Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan madde 5: ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ alanında kadınların ve kız çocuklarının yaşamlarını iyileştirmek ve geliştirmek yanında “cinsiyet dengeli bir iş yaşamı” için STK’larda gönüllü çalışmalar yaptığını ve projeler yürüttüğünü ifade etti.

Kurucusu olduğu TimePR’ın hikayesini anlatarak söyleşiye devam eden Solak, 2004-2007 yılları arasında yakın bir arkadaşı ile ilk ajans kurma deneyimi edindiğini ve bu süreçte girişimciliği, şirket finans yönetimini, iş yapış biçimlerini öğrendiğini ve bu sürecin kendisine çok şey kattığını, daha sonra bu ajans ile yollarını ayırdığını söyledi. Ayrılma döneminde bir bankanın Kurumsal İletişim Direktörlüğü iş teklifini aldığını ifade eden Solak, kariyerine bu yönde mi yoksa bir girişimci olarak mı devam edeceği konusunda bir yol ayrımına geldiğini ve girişimciliği seçerek TimePR’ı kurduğunu ifade etti. Kuruluşundan üç ay sonra IBM’in çalışmak için kendilerini seçmesinin TimePR’ın büyümesinde bir dönüm noktası olduğunu, bunun devamında birçok yerli ve yabancı marka ile çalışma fırsatı bulduklarını ve şirketlerinin büyüdüğünü söyledi.

TimePR’ın yaklaşımını az, öz ve yalın kelimelerle ifade etmek için altı aylık bir çalışma gerçekleştirdiklerini söyleyen Solak, ajansın yaklaşımını “Listen, Create, Tell” olarak belirlediklerini ifade etti. “Markaları dinliyoruz, onlardan aldıklarımızı yeni bir yaratım sürecinden geçirip, oluşan mesajı onların hedef kitleleri ile buluşturuyoruz” şeklinde ifade etti. “Halkla İlişkileri, insanın algı haritasında markaların hikayesini yazdığını, reklamın ise markanın resmini yaptığı” şeklinde tanımladığını paylaştı. Özetle mesleği “halkla ilişkiler ne yapar diye baktığımızda aslında biz iyi bir hikaye anlatıcısıyız” şeklinde tanımladı… “Apple örneğini düşünün. Daha ürünler çıkmadan size hikâyeleri gelir. Ürün lansmanlarını gözünüzde canlandırın. İlk ürünü satış kuyrukları. Aslında bütün bu kocaman öyküler yığını Apple’ın nasıl bir PR harikası olduğunu size anlatabilir” diyerek sözlerine devam etti. Hikaye anlatma sanatının dünyada hiçbir zaman bitmeyecek bir süreç olduğunu ifade eden Solak, her dönem bu amaçla farklı araçların kullanıldığını ifade etti.

Philip Kotler’den yola çıkarak  ajansın çalışma planını kurumsal iletişim ve pazarlama iletişimi olarak ikiye ayırdıklarını ifade eden Solak, kurumsal iletişimin içinde kurum içi iletişim danışmanlığı, işveren/çalışan markası iletişimi, lider iletişimi, KSS yönetimi, kamu ve protokol iletişimi, kriz iletişimi ve medya iletişimi gibi hizmetler verdiklerini; pazarlama iletişimi alanında ise ürün/hizmet iletişimi, kampanya iletişimi, proje iletişimi ve medya iletişimi hizmetleri gerçekleştirdiklerini söyledi. Solak, “Ajansta, her bir marka için hayat, brief toplantısıyla başlar ve marka hedef kitlesinin marka elçisi olması yolunda ilerler. Bunun için üç sorumlu birimimiz var: Bunların ilki içerik üretimi departmanı, ikincisi medya ilişkileri departmanı, üçüncüsü strateji ve proje yönetimi departmanı. Bu üç birim toplanır ve marka yönetimi perspektifinde bir kurumsal yaklaşım çıkartır. Hiçbir basın bülteni tek başına haber olamayacağı gibi, her marka haberi de kurum için bir anlam ifade etmez. İçinde markanın iş hedeflerini besleyecek konumlandırma söylemleri ve mesajları olmalı. Genelde ben PR’cıyım dediğimde, insanlar benim markalar için sadece haber yaptığımı düşünürler. Bir telefon ile yayınlanan haberin markaya katkısı tartışılır. Markaya dair bir haberin değeri markanın iletişim hedeflerine katkı sağlamasıyla, marka mesajlarını taşıması ile ölçülür” diyen Solak, çalıştıkları bir haberi örnekleyerek, haberin arkasındaki derinlikli mutfaktan bahsetti.

Konferans yönetimi, basın toplantıları yapmak gibi faaliyetleri de gerçekleştirdiklerini söyleyen Solak, gerçekleştirdikleri projelerden örnekler verdi. Markalar için uzun vadeli iletişime odakladıklarını, iğne oyası gibi markanın algısını inşa etmek için çalıştıklarını, günümüz internet dünyasında iletişimin ayak izinin silinmediğini ve kurumun itibarının doğru yönetilmesi için ayak izinin de doğru yönetilmesi gerektiğini ifade etti. “Günümüz iletişim dünyasında markaların sessiz kalma lüksü yok, iletişimden bağımsız kalarak yaşamak, ben iletişimi yönetmek istemiyorum demek hayali bir şey…siz konuşmadığınızda başkaları sizin adınıza konuşur ve krizlere açık hale gelirsiniz” diyerek sürecin yönetilmesinin önemine vurgu yaptı.

Halkla ilişkiler alanının kocaman bir dünyayı yönettiğine vurgu yapan Solak, öğrencilere kendilerini birçok alanda; iletişim, pazarlama, işletme yönetimi yanı sıra, yazma, fotoğrafçılık gibi farklı alanlarda da kendilerini geliştirmeleri gerektiğini tavsiye etti.  Öğrencilerin okul döneminde staj yapmalarını önererek, kendi yaşamından örnekler veren Solak; “Mezun olduktan sonra junior olarak işe başladığım dönemde, o gün bana angarya olarak yaptırdıklarını düşündüğüm her şey bugünkü başarımın temeli” diyerek bu sürecin bir eğitim süreci olduğunu ve adeta çalışma hayatındaki ilk beş yılın kendisi için bir üniversite niteliğinde olduğunu ifade etti.

Soru-cevap ile devam eden söyleşide Solak;
“Pandemi sürecinde TimePR’ın proaktif stratejileri var mıydı ve birlikte çalıştığınız markaların iletişim stratejilerinde ne gibi değişiklikler oldu?” sorusuna “Pandemide belirsizliği aşacak stratejileri tasarlamak kıdemli yöneticilere kaldı… Tüm iletişimi yönetmek gerekiyordu, 360 derece iletişim yapmak gerekiyordu. Çin ve Amerika bizden önce süreci yaşadı ve onların raporlarını, uygulamalarını takip ettik. Önceden yıllık stratejiler planlıyorken günlük ve haftalık stratejiler planlamaya başladık. Her marka için her hafta yeni stratejiler çalışmaya başladık. 18 saat çalışıp uyumadığım zamanlar oldu.  Benzersiz bir süreç yaşanıyordu ve bizler aynı zamanda kriz iletişimcisi olarak o kadar proaktif olmanız gerekiyordu ki, markanın bir sonraki adımını hemen planlamamız gerekiyordu. Daha fazla çalıştık, markaların pek çok kritik karar alma sürecinin içinde yer aldık ve iletişimciler olarak önemimiz daha da arttı."

“Halkla ilişkiler ve tanıtım bölümü öğrencilerinin sahip olması gereken sertifikalar nelerdir?” sorusuna ise Solak, “Marka yönetimi, konumlandırma nedir bunları araştırsınlar. Pazarlama yönetimi, pazarlama nedir bunları araştırsınlar. Şirket yönetimi ile ilgili iş stratejileri nasıl üretilir, iş yönetimi nedir ne değildir; öğrensinler. Eğer fırsatları varsa yüksek lisans yapsınlar, yoksa bu alanlarda kitaplar okusunlar. Çünkü büyük resmi görmediğiniz zaman siz orada küçük bir adam, küçük bir kadın oluyorsunuz. Büyük resmi gördüğünüz ve o resme yönelik iletişim stratejisi ve aksiyonu ürettiğiniz zaman siz büyüksünüz ve o kurum için değerlisiniz. Büyük resmi gören, onu yönlendiren kişi olmak zorundasınız. İtibar yönetimi, algı yönetimi bu alanlar çok önemli. Kriz yönetimi, kriz iletişimi çok önemli. İlla sertifikasyon olmasına gerek yok bu alanlarda kendilerini geliştirsinler. İletişimi her şeyden iyi bilmeniz lazım. Mutlaka Türkçe dışında bir dili yazma ve konuşma düzeyinde çok iyi bilmeniz gerekiyor. Bol bol okuyun ve yazın. Sepetinizde ne kadar çeşitli meyve varsa o kadar zenginsiniz, o kadar değerlisiniz” şeklinde sözlerine devam etti.

“Marka konumlandırmasında kültürlerarası farklılıkları nasıl gözetiyorsunuz?” sorusunu yanıtlayan Solak, “Global markaları yerele adapte ederken olduğu gibi çeviremiyoruz. Ürünler de değişiyor, iletişim de değişiyor. Yabancı bir marka ülkemize girdiğinde çok ciddi algı araştırması, ürün, pazar araştırmaları yapılıyor. Ve biz bunların çıktıları üzerine iletişim stratejilerimizi tasarlıyoruz. Global düşünüyoruz ama yerel için yeni bir konumlandırma, yeni bir strateji üretiyoruz. Yurt dışındaki söylemler burada iş yapmıyor, mesajı yerelleştirmemiz gerekiyor” şeklinde yanıt verdi.

“Ajansta çalışacağınız kişileri nasıl seçiyorsunuz?” sorusuna yanıt veren Solak, “İyi bir üniversite mezunu olmak ve iyi derecede İngilizce bilmek bir ayrıcalık olabiliyor, ancak bu niteliklere sahip olmasalar dahi, bazı kişilere fırsat verildiğinde kendilerini gerçekleşebildiklerini ve kurumda bir etki yaratmalarının mümkün olduğunu görebiliyoruz. İşte bu durumlarda iyi üniversite mezunu olunması ve dil bilgisi göz ardı edilebiliyor. CV bir kurumdan içeri girmenin ilk adımı ve bu nedenle genellikle CV’nin iyi olması gerektiğini arkadaşlarıma önerebilirim. Ancak bir kurumda kalmanın garantisi değil. Sonraki kariyeri ise kişinin performansı belirliyor” diyerek sözlerini noktaladı.

Söyleşi; Dr. Esra Tunçay’ın ve Dr. Remziye Köse Özelçi’nin Sevda Solak’a teşekkürleri ile sona erdi.