Lisansüstü Eğitim Enstitüsü - lisansustu@gelisim.edu.tr

Ekonomi ve Finans (Yüksek Lisans) (Tezsiz)








 TARIMDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE COVİD-19 SALGINI




Tarımsal üretim yüzyıllardır süregelen işleyişiyle istihdam yaratmakta ve insanlık için çalışmaktadır. Başlangıcı Mezopotamya’ya dayandığı düşünülen tarımsal üretimin, yapılan arkeolojik kazılar ile fosil araştırmalar sonucunda aslında Anadolu’da başladığı anlaşılmıştır. Anadolu’nun verimli topraklarında başlayan tarımsal faaliyetler, toplumları yerleşik hayata geçirerek birçok bilimin gelişmesine katkı sağlamıştır. Her türlü ürünün yetişebildiği bu bereketli topraklara sahip olan ülkemiz coğrafi yapısı, iklim özellikleriyle kıymeti bilinmesi gereken oldukça şanslı bir konumdadır. Bu kıymetin yeterince bilinememesi sonucunda yaşanan telafisi olmayan kayıplar, insanlık için bazen bir ders niteliği taşıyabilmektedir. Doğaya verilen her zarar, insanlar hatta tüm canlı türleri için önemli bir tehdit oluşturmaktadır.

Doğa, kaynaklarını sadece insanlara değil tüm canlı türlerine cömertçe sunmaktadır. Ancak insanlığın bu besin kaynaklarını bencilce sadece kendisi için kullanması, ekolojik dengeyi bozarak diğer türlere de zarar vermektedir. Bu canlı türleri kendi yaşam alanlarını terk ederek insanların yaşam alanlarına doğru yönelmekte, neticede bu durum Covid-19, SARS gibi bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasına ve yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Dünyayı etkisi altına alan bu pandemi süreci, yapılan hatalar zincirinin bir bedeli olarak önemli farkındalıklar da yaratmıştır. Örneğin sürdürülebilirlik ile ilgili konular günümüze kadar yüzeysel görülürken, artık çok daha önemli hale gelmiştir. Şu anda kendini tamir etmeye çalışan doğayla barışma çabamız ancak sürdürülebilirlik ile mümkün olabilir. Bu da doğaya bağlı sürdürülen bir faaliyet olan tarımın ihtiyaç duyduğu başlıca sermaye olan toprağın ve su kaynaklarının en verimli şekilde kullanılmasına, çevreye zarar vermeyen tarımsal üretime bağlıdır. Verimli topraklarımızı inşaat alanına çevirmeye, çöpe giden atıkların yine toprağa dönüşüyle ona zarar vermeye ve sınırlı su kaynaklarımızı israf etmeye devam ederek bu kısır döngüyü değiştirmek olanaksızdır. Hızla artmaya devam eden dünya nüfusuna ihtiyaç duyduğu üretimin hacmini artırmak oldukça zor iken, gıda başta olmak üzere israfı azaltmak, kaynaklarımızı korumak ve etkin şekilde kullanmak zorundayız. İsrafı azaltmanın, depolama alanlarımızı genişletmenin ve teknolojiden yararlanarak doğayı koruyan tarım tekniklerini kullanmanın üretim hacmine olumlu yansımaları olacaktır. Sürdürülebilir tarım için çiftçilerimizin bilinçlendirilmesi, örgütlenmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Özellikle küçük üreticiler için fiyatı yüksek üretimi az olan organik ürünlerin markalaşması konusu son derece önemlidir. Yaşanan pandemi süreci ile birlikte ürünün üretim süreçlerine daha dikkat eden tüketiciler açısından ise hijyenik koşullarda üretimin ve sağlıklı beslenmenin önemi oldukça artmıştır. Tüketim alışkanlıklarımızı sağlıklı yönde değiştirerek biyoçeşitliliğe daha çok önem vermek tarıma sağlayacağımız destekler arasındadır.

Var olan öneminin bu süreçte daha çok farkına vardığımız tarım sektöründe dünyada öncü olan ülkeler ancak kendine yeterlilik ve sürdürülebilirlik açısından yol katedebilirler. Doğal kaynakları sürdürülebilir kullanan bir tarım sektörü geleceğimizin bağlı olduğu önemli bir fırsat ortamıdır. Dünyanın tarımsal üretimine katkı sağlayan ilk 10 ülkesinden biri olarak sahip olduğumuz bu hazineyi korumak ve gelecek nesillere miras bırakmak her bireye düşen kutsal bir vazifedir. Zamanın bizlere gösterdiği beklenmedik zor sınavlar, doğaya olan derin bağlılığımızı yeniden şekillendirmiş ve bu hazinenin değerini anlamamıza vesile olmuştur.

Dr.Öğr.Üyesi FUNDA KARA
İstanbul Gelişim Üniversitesi, Ekonomi ve Finans Bölümü