Ankara'da, inşaat çalışması nedeniyle temelinde kayma oluşan sekiz katlı bir apartman ve çevresindek, 21 bina, çökme riskine karşı tahliye edilmiştir. Çevre sakinleri inşaat çalışması başladığı sırada müteahhit ile görüştüklerini,
'Kendi arsam istediğim gibi kazımı yaparım' yanıtını aldıklarını ifade etmişlerdir.
Bu olayı duyunca, 30 Ekim 2020 tarihinde İzmir’de meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki deprem hatırlara gelmektedir. Bu depremde resmi bilgilere göre 62 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 940 vatandaşımız ise yaralanmıştır.
Ankara’daki temeli kayan apartman, İzmir depremi kadar büyük bir olay olmasa da afet ve risk yönetimi kavramları üzerinde yeniden düşünülmesini gerekli kılmıştır. Afetler, doğal kaynaklı veya insanların neden olduğu felaket derecesindeki olaylardır. Doğal afetlerin ortaya çıkmasında, doğa olayının kendisi kadar teknik, sosyal, kurumsal ve yönetsel düzenlemelere bağlı olarak ortaya çıkan risk ve afet durumları da söz konusu olmaktadır.
Buna göre afetin meydana gelmesinde hem doğal hem de sosyal faktörler etkilidir. Bu iki boyut bir arada ele alınmadıkça afetleri önlemek ve etkin azaltım stratejileri geliştirmek zorlaşmaktadır. Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN, İzmir depreminde, bu durumu şöyle açıklamıştır: İnsanlarımızı öldüren, gerçekte deprem değil, yoksulluk ve siyasettir. Yoksulluğu yenmedikçe, hırsızlığı, soygunu, üçkağıtçılığı yok etmedikçe depremlerin adı her zaman ölüm olacaktır.
2019 yılı verilerine göre Türkiye’de 453.497 müteahhit varken 80 milyonu aşkın Almanyada bu sayı sadece 2.700, bütün Avrupada ise 25.000 civarındadır. Yurtdışında yeterli kadrolara sahip olmadan ve belli oranda iş bitirmeden inşaat sektörüne giriş yapılamadığını vurgulayan konunun uzmanları, sektör ve tüketicinin mağdur olmaması, kaliteli yeni konutlar üretilebilmesi için bu müteahhit enflasyonunun engellenmesi gerektiğine dikkat çekmektedirler.
