Arkadaşlık ilişkilerinizi, iş hayatınızdaki ilişkileri, kendi çocuğumuz ile ilişkilerinizi düşünün…Hatta eşinizle ilişkinizi… Bu ilişkileri kendi isteğimizle mi şekillendiriyoruz? Karakterimiz olduğunu düşündüğümüz, değişmez sandığımız özelliklerimiz gerçekten bizim tercihimiz mi?
Şaşırtıcı gelebilir fakat bu soruların cevabının ebeveynlerimiz ile geliştirdiğimiz bağlanma tarzıyla ilişkili olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Dünyaya gözümüzü açtığımızda kurduğumuz ilk ilişki aslında bizim diğer ilişkilerimizin büyük ölçüde belirleyicisi. Yani
bağlanma, çocukların dünyaya geldiği ilk andan itibaren anne-baba ile kurduğu ilişkiyle başlıyor. Ve büyük ölçüde hayat boyu devam ediyor…
Bowlby’nin İngiltere’de bir çocuk bakım merkezindeki gözlemleri Bağlanma Kuramı’nı oluşturması için ön ayak olmuştur. Burada bebekler çok iyi bakım görmesine rağmen fiziksel ve sosyal gelişim açısından yaş normunun gerisinde seyretmekteydiler. Fakat yalnızca bir tane bebek normal gelişim göstermekteydi. Bu çocuğun gelişimsel gerilik gösteren çocuklardan tek farkı; her gece aynı temizlikçinin onunla oyun oynamasıydı. Bu ve bunun gibi pek çok gözlem sonucu Bowlby çocuklardaki bu semptomların anne yokluğu ve ayrılığı geçmişlerine bağlamıştır.
Bağlanma sistemi ortalama olarak 6. ayda kurulmakta, 1. yaşta oturmakta, 3. yılda ise tamamlanmaktadır. Bu yüzden ilk 3 yıl, daha da önemlisi ilk 1 yıl bağlanma için oldukça kritik zaman dilimidir.
Peki nedir bu bağlanma?
Bağlanma Kuramı’nın kurucusu olan Bowlby (1969) bağlanmayı kişinin kendileri için önemli gördükleri kişiler ile arasında geliştirdiği güçlü duygusal bağlar olarak tanımlamaktadır. Kişilerarası bu gibi güçlü bağlar kurmak kişinin hayatta kalması ve yaşamını sürdürebilmesi için önemlidir. Yani anne-çocuk arasındaki bağlanma olmasaydı bir bebeğin fiziksel ve duygusal açıdan sağlıklı büyümesi mümkün olmazdı, ve muhtemelen hayatta kalma istimali de azalırdı.
Bir Bebek ya da Bir Yetişkin Aynı Anda Kaç Kişiye Bağlanabilir?
Yalnızca bir kişi. Bir birey, bebeklik döneminde de yetişkinlik döneminde de sadece bir kişiye bağlanabilir. Aynı anda birden fazla kişiye bağlanmak imkansızdır. Bebeklik döneminde bağlanılan kişi bakım verendir, ki bu genellikle ‘anne’ olur. Yetişkinlikte ise bir arkadaş ya da eşe doğru evrilir.
Peki Bağlanacağımız Kişiyi Nasıl Seçeriz?
Biyolojimiz ve salgıladığımız hormonlar bize bu noktada oldukça yardımcı olmakta. Doğum sırasında, emzirirken, anne-çocuk arasında bağ kurulurken, sosyal ilişkiler kurulurken salgılanan hormon oksitosindir. Oksitosin, aynı zamanda aşk hormonu olarak da bilinir. Erkeklerde ise bu görevi vazopressin hormonu üstlenir. Bu iki hormon biyolojik anneyi/babayı bebeği ile bağlanma geliştirmesi için yatkın hale getirir. Fakat bu elbette yeterli değildir.
Anne-bebek arasında bağlanmanın gerçekleşmesi için olmazsa olmaz 4 kriter vardır.
-
Annenin Ulaşılabilirliği
Bir diğer insanı bağlanma figürü olarak seçebilmek için ulaşılır olması yani fiziksel olarak var olması gerekmektedir. Çocuğunu doğurduktan sonra ortadan kaybolan anne bağlanma nesnesi olamaz. Öncelikli olarak varlığı ile bebeğinin yanında olmalı, göz teması kurmalı, dokunmalı, konuşmalıdır.
-
Annenin Duyarlılığı
Annenin duyarlılığı, bebeğin bağlanma sinyallerine karşı hassaslığı, bu sinyalleri ne kadar fark edebildiği ile ilgilidir. Bebek huzursuzlanmaya başladığı zaman bu durumu anlamaktır. Örneğin, herkes salonda muhabbet ederken duyarlı anne hiç kimsenin duymadığı çocuğunun ağlama sesini duyar. Bu durum annenin duyarlı olmasıyla ilişkilidir.
-
Annenin Olumlu Tepkiselliği
Annenin duyarlı olmasından yani çocuğun sinyallerini fark etmesinden sonra bu sinyallere uygun olumlu tepki vermesi gerekmektedir. Örneğin uyanan çocuğuna ‘Of yine uyandı’ demek olumsuz bir tepkidir. Uyandığında çocuğunun yanına gidip, onunla konuşup altını değiştirmek olumlu tepkiselliktir.
-
Annenin Tepki Kalitesi
Bir anne ulaşılabilir olabilir, duyarlı olabilir, olumlu tepkisel olabilir fakat bu tepki kalitesinin iyi olduğu anlamına gelmez. Tepki kalitesi annenin çocuğunun ihtiyacına uygun davranması anlamına gelmektedir. Örneğin gazı olduğu için ağlayan çocuğunun karnı acıktığını düşünerek yemek yedirmeye çalışan annenin tepki kalitesi düşüktür. Bu anne, çocuğun anksiyetesini yatıştıramaz.
İşte güvenli bağlanmanın temelinde bu 4 ana adım yatmaktadır. İlk 3 yılda bu 4 adım sağlanırsa anne-bebek arasında güvensiz ilişkinin kurulması neredeyse imkansızdır. Geriye yapılması gereken tek şey kalır: ÇOCUĞUN KEŞFETMESİNE İZİN VERMEK. Bebekler birer kaşif olarak, etrafı bilme isteği ile dünyaya gelir. Bilme isteği her bireyde vardır. Kiminin bilme isteği çocukluk döneminde törpülenmiştir, kimilerinde ise desteklenerek yeni ürünler ortaya çıkaran bireyler oluşmasını sağlamıştır. Çocuklarımızın gelişimine kendini ve etraflarını keşfetmelerine destek olmaktan daha iyi katkıda bulunacağımız başka bir alan yoktur. Bu yüzden çocuklarımızın etrafını ve kendini keşfetmelerine izin vermek en az bu 4 kriter kadar önemlidir.
Ayrıca, çocuğumuzla kurduğumuz bu 3 yıllık bağlanma ilişkisi, yetişkinlikte kuracakları kişilerarası ilişkilerin de büyük oranda belirleyicisidir. Ne yazık ki bakım veren ile güvenli bağlanma örüntüsü kuramayan çocuklar ileride güvenli bir eş bulmadıkları ya da psikolojik destek almadıkları sürecek romantik ilişkilerinde de güvenli ilişki kurma ihtimalleri düşmektedir.
Özetle, bakım veren ile kurulan bağlanma, yalnızca çocukluk dönemini etkilemekle kalmayıp aynı zamanda açıklayamadığımız pek çok davranışın altında yatan cevap olabilmektedir. Bir sorunu fark etmek, o sorunu çözmek için atılan ilk ve en önemli adımdır.
Arş. Gör. Merve SEVEN
KAYNAKÇA
Bowlby, J. (1969).
Attachment and loss: Attachment (Vol. 1). New York: Basic.
Bowlby, J., & Ainsworth, M. (2013). The origins of attachment theory.
Attachment theory: Social, developmental, and clinical perspectives,
45.
Bowlby, J., & Robertson, J. (1952).
A two-year-old goes to hospital. A copy of this scientific film is in the National Archives. London: Tavistock Child Development Research Unit.
Bretherton, I. (1992). The origins of attachment theory: John Bowlby and Mary Ainsworth.
Developmental Psychology, 28(5), 759–775.