Ulusal ve uluslararası tüm gelişmelere ve değişimlere rağmen, kadına yönelik şiddet, ülkemizde ve tüm dünyada halen önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Küresel bir sorun olarak aile içi kadına yönelik şiddet, ülkemizde de mücadele edilmesi gereken ciddi bir toplumsal sorundur. Toplumsal yaşamın her aşamasında rastlanan kadına yönelik şiddet olgusu; kadının maddi ve manevi bütünlüğüne ağır zarar vermesi nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olmasının yanı sıra, kadının toplumsal yaşama aktif katılımının önüne geçerek sosyal ve ekonomik kalkınma önünde bir engel teşkil etmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımına göre şiddet, sahip olunan gücün ve iktidarın, fiziksel ya da ruhsal bir yaralanmaya ve kayba neden olacak biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba ya da bir topluma doğrudan ya da dolaylı yolla uygulanmasıdır. Kadına yönelik şiddet, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nin birinci maddesine göre; kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası her türlü cinsiyet temelli şiddet eylemi, bu eylemin yapılacağına ilişkin tehdit ya da zorlama ve keyfi olarak özgürlüğün kısıtlanmasıdır. Fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet ve ekonomik şiddet şeklinde olabilir.
Kadına yönelik şiddetin kadının mortalitesi (ölümü) üzerindeki sonuçlarına bakıldığında; öldürülme (namus adına işlenen cinayetler, ihtiras cinayetleri), intihar eğilimi ya da intihar görülebilmektedir.
Tanık olunarak ya da bizzat mağduru olarak öğrenilen şiddet davranışı tekrarlanma eğilimi gösterir. Dolayısıyla aslında şiddet, şiddeti doğurur. Şiddete tanık olan çocuklarda da; çekingenlik, hırçınlık, içine kapanıklık gibi davranışlar daha sık görülür. Çocuk istismarı riski artar. Şiddete tanık olan kız çocuklar şiddeti normalleştirir, kendisine şiddet uygulandığında kabullenme eğilimi gösterebilir. Şiddete tanık olan erkek çocuklar, gelecekte eşlerine ve çocuklarına şiddet uygulamaya eğilim gösterebilir.
Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli çalışmalar ve uygulamalar yapılmaktadır. ŞİDDET ÖNLEME VE İZLEME MERKEZİ (ŞÖNİM) bunlardan biri olup; bu mücadelede oldukça önemlidir.
ŞİDDET ÖNLEME VE İZLEME MERKEZİ (ŞÖNİM): Güvenliğin sağlandığı, durumun değerlendirildiği, ihtiyaçların tespit edildiği ve karşılandığı merkezlerdir. Bu merkezlerde psikolojik, sosyal, ekonomik, hukuki destek ve sağlık desteği verilir. Tüm yasal işlemler başlatılır ve takip edilir. İhtiyacın olması halinde barınma yeri sağlanır. Haftanın her günü 24 saat açık olan bu merkezlerde psikolog, sosyal hizmet uzmanı vb. kişiler çalışır. ŞÖNİM olmadığı yerlerde bu hizmetleri Aile Çalışma Ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri yerine getirir.
Diğer önemli bir uygulama; KADES (Kadın Destek Uygulaması )uygulaması olup; kadınların ve çocukların maruz kaldığı şiddet, taciz gibi kötü eylemleri biraz da olsun engellemek adına kullanıcılara sunulmuş resmi bir uygulamadır. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış ve acil durumlarda ilk aklınıza gelecek acil müdahale uygulamasıdır.
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Sağlık çalışanının rolü çok önemli olup; şiddetle karşılaşan kadının ilk temas ettiği meslek gruplarından biri, sağlık personelidir. Sağlık personeli, şiddet gören kadını sonradan karşılaşacağı şiddetten korumada, güvenlik planı oluşturarak veya gerekiyorsa sığınma evine yönlendirerek desteklemede önemli rol oynar. Sağlık çalışanı bu konuda üç aşamalı koruyucu sağlık hizmeti sunar:
Primer (birincil/temel) koruma: Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve toplumun bu konudaki farkındalığının artırılması
Sekonder (ikincil) koruma: Erken tanı, kadının mahremiyetine ve gizliliğe önem verilerek fiziksel, ruhsal ve üreme sağlığı ile ilişkili sağlık hizmetinin uyugn bir şekilde karşılanması
Tersiyer (üçüncül) koruma: Uzun süreli danışmanlık ile ruh sağlığı ve rehabilitasyon hizmetlerinin verilmesi.
Bazı durumlarda kişi şiddete maruz kaldığını direkt ifade etmeyebilir. Hekim bu durumlarda bunun kadın şiddet vakası olabileceğini düşünmeli ve sorgulamalıdır. Özellikle; süreğen duygusal sağlık sorunları, alkol ya da madde kullanımı gibi sağlığa zarar verici davranışlar, tekrarlayan ya da neden olduğu açıklanamayan yaralanmalar, açıklanamayan kronik ağrı sorunu ya da diğer kronik durumlar, kadının kendinde ya da çocuklarında duygusal ya da davranışsal problemlerin varlığı bu durumlardan bir kaçı olarak sayılabilir.
Kadına yönelik şiddet olarak ifade ettiğimiz bu toplumsal sorunun çözümü de disiplinler arası bir yaklaşımla, ilgili tüm tarafların önleme, koruma, cezalandırma, sosyo-kültürel ve eğitsel boyutuyla sürecin içinde yer alması doğru bir yaklaşım olacaktır.
Sonuç olarak kadına yönelik şiddete sıfır tolerans noktasında olmalıyız.