Ölüm, bir canlının hayatının kesin olarak sona ermesi olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda yok olma, ortadan kalkma anlamlarına da gelmektedir (TDK,2015). Yaşamı anlamlı kılmak için ölüm hakkındaki tutumlar önemlidir. Ölümün insanlar tarafından algılanışı kişiden kişiye göre değişmekle birlikte ölüm kimi için hiçlik anlamına gelirken kimi için sonsuz bir hayat anlamına gelebilmektedir (Tanhan ve Arı, 2006). Ölümü yaşamın parçası olarak kabullenmek yaşamın da daha nitelikli algılanmasını sağlar (Karakuş, Öztürk ve Tamam, 2012).
Ölüme yönelik tutumları etkileyen faktörlerden biri gelişim dönemleridir. Bireylerin farklı yaş dönemlerinde ölüm algıları değişmektedir.
Bebeklik Dönemi (doğumdan 18-24 aya kadar olan dönem)
Bowlby’e (1980) göre ölüm kavramı 17 ay civarında ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde kaybolan nesne bellekte tutulabilmektedir. Ölüm, var olan birinin artık olmaması anlamına gelmekle birlikte bebekte üzüntü, protesto etme, ümitsizlik gibi reaksiyonlara sebep olabilir (akt.,Tahta, Tahta ve Dernek, 2015; Erdoğan ve Karaman, 2008). Bebeklik döneminde ölüm kavramı bebek tarafından hissedilir fakat doğrudan algılanmaz. Bunun yerine bebek bakım verenin tepkisi ile doğru orantılı olarak kayıptan etkilenir (Yıldız, 2010).
Oyuncağımı kaybettim, sanırım ölmüş L
|
İlk Çocukluk Dönemi-Okul Öncesi Dönem (2 yaşından 5-6 yaşa kadar olan dönem)
Çocuklar ilk çocukluk döneminde ölümü anlayamamakla birlikte bu dönem için kesin bir ölüm kavramından söz edilemez (Köylü, 2004). Okul öncesi çağda çocuklar işlem öncesi dönemde olduğu için benmerkezci ve büyüsel düşünce yapısına hakimdir. Aynı zamanda bu dönemde süreklilik kavramının gelişmemesi ölümün geri dönülmez bir olay olduğunu anlamalarına engel olur. Ölüm sürekli bir kavramdır fakat bu dönemde geçici bir olaymış gibi algılanabilmektedir (Sezer ve Saya, 2009).
Örneğin bu dönemdeki çocuklar Tom ve Jerry çicgi filminde Tom’un öldükten sonra farklı bir yerde yaşamına devam etmesini, defalarca öldüğü tekrar canlanmasını normal bir durum olarak karşılarlar.
|
Aynı şekilde, ‘Ruhsar’ dizisinde baş karakter olan Ruhsar ölümsüzdür ve farklı bir dünyada, bulutların üzerinde yaşamaya devam etmektedir. Ruhsar yeryüzündeki olayları izleyebilmekte ve normal insandan farklı bir şekilde yaşamaktadır. Bu ilk çocukluk dönemindeki düşünce yapısına örnektir.
|
Bu dönemde ortadan kaybolan biri ölü olarak değerlendirilir. Ölen kişi aynı zamanda başka bir yerde daha farklı bir şekilde yaşıyor olarak tahayyül edilir. Bu farklı şekilde yaşam görünmez olarak mezarlıkta ya da bulutların üzerinde yaşam olabilir. Çocuklar ölülerin bu yerlerde beslendiğine ve büyüdüğüne inanırlar. Bununla birlikte ölüler yeryüzünde olan olaylardan haberdarlardır. Aynı zamanda çocuklar bu hayatın normal insan hayatından farklı olduğunun ayrımındadırlar. Bazı çocuklar ise gözden kaybolma olayını uykuda olma durumu ile kısıtlamaktadır. Ayrıca ölümü isteyenlerin ya da hak edenlerin öldüklerini düşünürler (akt., Sezer ve Saya, 2009; Ekşi,1999).
Tutumları öğrenebilmek için dil gelişimi çok önemlidir. Okul öncesi dönemde dil gelişimi büyük ölçüde tamamlanır ve bu yüzden ebeveynler çocuklara kayıpla ilgili açıklama yaptığı takdirde çocuklar bu durumu anlayabilirler. Duygularını ifade edemeyen çocuklarda suçluluk, saldırganlık, uyku ve yeme bozukluğu gibi sorunlar meydana gelmektedir (Yıldız,2010).
Orta ve İleri Çocukluk Dönemi-Okul Çağı Dönemi (6 yaşından 11 yaşa kadar olan dönem)
Okul çağı dönemde çocuk işlem öncesi dönem ile soyut düşünme arasındaki somut işlemler dönemindedir. Bu dönemdeki bir çocuk zaman kavramını (geçmiş, şimdi, gelecek) öğrenmiştir. Zaman kavramının gelişmesi ölüm kavramının sürekli bir olgu olduğunu anlayabilmesine yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda 9 yaşına kadar çocuklar ölümü somut bir şekilde ve insanüstü özellikleri olan ruh, iskelet, hayalet, yaratık gibi varlıkların neden olduğuna inanırlar ve bu varlıklara karşı korkular geliştirebilirler. Bu durum çocukların ölüm ile ilgili kabuslar görmesine de sebep olabilir. Ölen insanların tekrar canlanamayacağının farkına varılmasının yanında büyüsel düşünceler nedeniyle ölüme engel olamamanın suçluluğunu yaşarlar (Yılmaz,2012)
8-9 yaşlarında ölüm hala somut bir olaydır ve ölümün fiziksel yönü üzerinde durulur. Ölen kişinin beden faaliyetlerinin durduğunu anlar; konuşmak, nefes almak, yemek yemek, hareket etmek gibi faaliyetlerde bulunamayacağının ayrımına varır. Ölümün kaçınılmaz olduğu, herkesin başına geleceği ancak 9 yaşından itibaren anlaşılır (akt.,Tahta, Tahta ve Dernek, 2015, Meb-Unicef, 2001). Dokuz yaşından sonra çocuk ölüm kaygısı ile net bir şekilde karşılaşmaktadır. Ölümün herkes için olduğu, anne babamızı elimizden alacağı düşüncesi çocukların korkmalarına ve kabuslar görmelerine sebep olabilir (Yılmaz, 2012).Aynı zamanda 9 yaşından itibaren çocuk ölen kişinin geri gelmeyeceğini bilmektedir ve ölü için üzüntü duymaktadır. Bu üzüntü ağlama, saldırgan davranışlarda bulunma, alt ıslatma, ölen kişinin davranışlarını taklit etme gibi farklı şekillerde ortaya çıkabilir.(akt.,Yıldız, 2010; Sara, 1993).
Dedem öldü, artık nefes almıyor ve hareket etmiyor. Geri gelmeyecek olması beni çok üzüyor. Annemin ve babamın da ölmesinden çok korkuyorum L
|
Ergenlik Dönemi (10-12 yaşından 18-21 yaşına kadar olan dönem)
Ölüm nedir ki? Yaşanacak güzel yıllar var. Hem ölüm bana uğramaz zaten.
|
Ölüme bakış açısı zihinsel gelişmelerin ve öğrenmelerin artmasıyla birlikte ergenlik döneminde değişiklik göstermektedir. Ergenlik döneminde soyut düşünce gelişmeye başlamaktadır. Ergen birey sembolik düşünebilmekte ve kuramlar oluşturabilmekte, aynı zamanda kendi düşüncelerini analiz edebilmektedirler. Bu gelişmeler ergenlerin ölüme yönelik bakış açılarını etkileyerek ölüm kavramını soyutlaştırmaktadır. Ergen birey yaşamın anlamını ve varoluşunu sorgular, ölümün belirsiz olduğunu anlamakla birlikte ölüme felsefi ve dinsel açıklamalar getirmeye çalışmaktadırlar. (akt., Sezer ve Saya 2009; Gudas, Koocher ve Wypij, 1991).
Aynı zamanda ergenlik dönemindeki benmerkezci düşünce yapısı ölümün uzakta olduğu, kendisine uğramayacağını düşünmesine sebep olur (akt. S.Sezer, P.Saya; Elkind 1967). Bazı ergenler ise kendi ölümlerini düşünerek ölüme ilgi gösterirler. Ergenin yakınlarından birinin kaybı durumunda buna bağlı olarak öfke, üzüntü, inkar tepkileri ortaya çıkabilmekte intihar düşüncesi oluşabilmektedir (akt., Sezer ve Saya,2009;Erden, 2000).
Ergenlerin hedeflerine ulaşmak, gelecek hayalleri kurmak, hayatı doya doya ve sınırsız yaşamak isterler. Yaşama yönelik ilgileri ve emellerine karşılık ölüm ile hayatın zevklerinden mahrum kalma düşüncesi depresyon, korku ve kaygı yaratabilmektedir. ( akt.,Duman, 2014; Wass, 2003).
İlk Yetişkinlik Dönemi (20li yaşların başından 30lu yaşlara kadar), Orta Yetişkinlik Dönemi (40 yaşından 60 yaşına kadar) ve İleri Yetişkinlik Dönemi (60 yaş ve sonrası)
Literatürdeki çalışmalar yaş ve ölüm kaygısı arasında doğrusal ilişki olduğunu gösterirken bazı çalışmalar ise ilişki olmadığını göstermektedir. Genel olarak araştırma bulguları ölümün ileri yetişkinlikte ‘yakın gerçeklik’ olarak algılanmasından dolayı bireyi daha az kaygılandırdığını, hayata karşı sorumlulukların ve ilgilerin artmasından dolayı ilk yetişkinlikte ölüm kaygısının azaldığını, ergenlik dönemi özellikleri göz önüne alındığında ergenlerin ölüm kaygısının diğer dönemlere göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. (Ayten, 2009).
Genç yetişkinlikte bireyler daha çok evlenme, meslek edinme ve iş bulma gibi aktivitelerle ilgilenmekte ve bu yüzden ölümle daha az ilgilendikleri düşünülür. Bireylerin ölümle yüzleşerek ölüme karşı çıkan adrenalini yüksek sporlara yöneldiği de bilinmektedir (Yıldız, 2014).
Orta yetişkinlik döneminde ise fiziksel yeterliliklerin azalması ve hastalıkların daha çok ortaya çıkması ile ölüme yönelik daha çok düşünerek kabullenme görülmektedir (akt., Seyhan, 2015; Cüceloğlu,1991)
.
İleri yetişkinlikte ise fiziksel ve bilişsel gerileme daha fazla hissedilmeye başlar. Birey etrafında sevdiği insanların kaybına daha fazla şahit olmakta ve ölüme daha fazla yaklaştığını düşünmektedir. Bu yüzden bireyin ölüm için kendini hazırladığı ve orta yetişkinliğe göre ölümü daha fazla düşündüğü düşünülmektedir.
Genç yetişkinlerde sosyal ortamlara katılma ve arkadaşlık kurma davranışları görülürken ileri yetişkinlerde dinsel konulara yönelme davranışı daha sık görülür (Öztürk, 2010).
KAYNAKÇA
Ayten, A. (2009). Üniversite öğrencilerinde ölüm kaygısı: Türk ve Ürdünlü öğrenciler üzerine karşılaştırmalı bir araştırma.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi,
9(1), 85-108.
Duman, N. S. (2014). Çocuklarda Kanser, Ölüm Kavramı ve Yas.
Acta Oncologia Turcica.47(2), 26-30.
Karakuş, G., Öztürk, Z., ve Tamam, L. (2012). Ölüm ve ölüm kaygısı.
Arşiv Kaynak Tarama Dergisi,
21(1), 42-79.
Köylü, M. (2004) Ölüm Olayının Çocuklar Üzerine Etkisi ve ‘Ölüm Eğitimi’,
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17(2), 95-119.
Öztürk, Z. K. (2010). Yaşlı Bireylerde ölüm kaygısı. (Uzmanlık tezi), Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Enstitüsü, Adana.
Sezer, S., & Saya, P. (2009). Gelişimsel açıdan ölüm kavramı.
Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 13, 151-165
.
Seyhan, B. Y. (2015). Ölüm kaygısı ve dua tutumu üzerine bir araştırma.
Trukish Studies. 10(2). 863-862Tahta, F., Tahta, K., & Dernek, S. (2015). Çocukların Yakınlarının Ölüm Kavramlarını Algılama Üzerine Kurdukları Sistemler ve Oyunlar
. Hacettepe University Faculty of Health Sciences Journal, 1.
Tanhan, F. ve Arı F. (2006). Üniversite öğrencilerinin ölüme verdikleri anlam ve öğrenim gördükleri program açısından ölüm kaygısı düzeyleri.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. 3(2). 34-43.
Yıldız, A. (2004) “ Çocuk, ölüm ve kayıp”,
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11, 125-144
Yılmaz, S. (2012). 8-13 yaş çocuklarının bilişsel gelişiminde “ölüm kavramı”.
C.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 16(1), 9-42.
Araştırma Görevlisi Merve Seven